Anadolu'da konar göçerliğin som temsilcilerinden Sarıkeçililer Yörüklerinden olan ve ailesiyle yılın 365 günü kıl çadırda hayatını sürdüren 19 yaşındaki Keziban Özgül Yagal, kendisi gibi zor şartlar altında eğitim hayatını sürdüren çocuklara umut olmak için girdiği üniversite sınavını kazanarak, Necmettin Erbakan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümüne başladı.

Hayatının büyük bir bölümü yollarda, dağlarda geçti 19 yaşındaki Keziban Özgül Yagal'ın. Konar göçerliğin son temsilcilerinden Sarıkeçililer Yörüklerinden olan babası İbrahim, annesi Hanife ve kız kardeşleriyle yılın 365 günü kıl çadırda kalan Yagal'ın eğitim aşkı, küçük yaşlarda başladı. Toros Dağları'nın zorlu yollarında yürürken babasına sürekli "Ben öğretmen olacağım" diyen Yagal, ilkokulu Mersin'in Silifke ilçesindeki Akdere İlköğretim Okulunda okudu. Ailesi konar göçer yaşadığı için köyde yaşayan bir tanıdıklarının evinde kalan Yagal, ilkbaharda ailesinin Konya'nın yaylalarına doğru başlattığı göç nedeniyle okuldan 2 ay önce ayrılıp bir ay da geç başladı. Geride okul arkadaşlarını bırakarak sürüleriyle yaylalara aylar süren yolculuk yapan Yagal, bu sırada arkadaşlarından geri kalmamak için bazen Toroslar'ın eteklerindeki köylerdeki okullara misafir öğrenci olarak bazen de kendi kendine ders çalışarak eksiklerini kapatmaya çalıştı.

 

 "Yırtılsa Da Çarığı, Yüklü Deve Beklemez"

İlköğretimi bu şekilde bitiren ve ardından lise için sınavlara giren Yagal, "Devlet yurdu olmayan bir okulu kazanırsam kalacak evim yok" diye endişelenmeye ve okulu bırakma korkusu yaşamaya başladı. Sınav sonuçları açıklandığında yatılı bir Anadolu lisesi kazandığını öğrendiği anı, "Hayatının en mutlu anı olarak" tanımlayan Yagal, liseyi de başarılı bir şekilde bitirdikten sonra konar göçer ailesinin yanına döndü.

Kara kıl çadır içerisinde üniversite sınavına hazırlanan Yagal, geceleri çadır içinde yanan ateşin ışığıyla gündüzleri de keçi otlatırken ders çalıştı. Yagal, kendisi gibi zor şartlar altında eğitim hayatını sürdüren çocuklara sahip çıkmak için hayal ettiği öğretmenliği kazanarak Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne başladı.

Kıl çadırlarında  açıklamalarda bulunan Yagal, yaz kış çadırda yaşadıklarını ve tapulu topraklarının bulunmadığını söyledi. Yaz yaklaşırken Konya'nın yaylalarına yolculuk ettiklerini ve yaz biterken de aynı yoldan dönüş yaparak Silifke'deki çeşitli yerlerde çadırlar kurduklarını anlatan Yagal, Orta Asya'daki atalarının konar göçer yaşam tarzlarını hala devam ettirdiklerini ifade etti.

Yörüğün "Yırtılsa da çarığı, yüklü deve beklemez" diyerek yollara düştüğünü kaydeden Yagal, şöyle konuştu: "Bu zorlu hayatta eğitim almak çok zor. Babam okuyamamanın kendisine verdiği acıyı bizim yaşamamamız için eğitime yönlendirdi. Konar göçer olduğumuz için eğitim dönemi başladığında biz yollarda oluyorduk. Okula gitmesi gereken Yörük çocukları keçinin arkasından gidiyor. Sürekli konar göçer halde olduğumuz için okula 1 ay geç başlar, 2 ay da erken bırakmak zorunda kalırdım.Aile eğitimde çok önemli bir faktörken ben tanımadığım ailenin yanında kalarak eğitim hayatımı sürdürmeye çalıştım. Bir kişinin okula gitmesi çadırdaki bir çobanın eksilmesi anlamına geliyordu. Ailem buna rağmen okumam için çaba gösterdi ve onlar bu kadar inanmasaydı, hayatım boyunca keçi gütmeye devam edecektim."

 

 "İnancın Peşinde Koşarak Çalışmanın Güzel Sonuç Verdiğini Gördüm"

İlkokuldaki öğretmenlerinin, "Üniversiteye bitirirsen meslek sahibi olur ve kendi ayakların üzerinde durabilirsin." sözlerinin inancını ve azmini artırdığını vurgulayan Yagal, şöyle devam etti: "Kendi ayaklarım üzerinde duracağım.' dedim. Eğitimin bile ne olduğunu bilmeyerek çıktığım yolda kendimi eğitimci adayı olarak buldum. İyi bir meslek yolunda ilerlediğimi düşünüyorum. Bu yolda elimden geleni yapacağım ve başaracağıma inanıyorum. Çadırımıza yeni güneş paneli taktırdık. Önce güneş paneli yoktu. Yörüğün ışığı da yemeği de ateşti. Akşamları çadırın içine kurduğumuz ateşin yanında ders çalışırdım. Gündüzleri de çoğu zaman keçi güderken ders çalıştım. Keçinin yanında giderken yağmur yağardı ve kitaplar ıslanırdı. Bu zorlukları atlattım çok şükür. İnancın peşinde koşarak çalışmanın güzel sonuç verdiğini gördüm. Bu hayattan öğretmenlik ya da üniversitede hoca olarak kaldığımı düşündüğümde dünyanın en mutlu insanı oluyorum ve kendimde başka bir şey olsa da başarabilirim duygusu oluşuyor."

Öğretmen olmayı heyecanla beklediğini belirten Yagal, "Öğrencilerle bilgi paylaşmak onlarla beraber olmak, derdini dinlemek bile bana zevkli gelecektir. Umarım okulumu başarılı bir şekilde bitirir ve atanırım. Bugünlerde Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanını okuyorum. Ben de ülkemizde en uzak yerlerde okumak isteği olup da elinde fırsatı olmayan çocuklar için bir şeyler yapmak isterim. Doğu, birçok öğretmenin atanmak istediği bir yer değil. Orada imkanlar kısıtlı ve çocuklar okumak istiyor. Orada, okumak isteyen bir çocuğun elinden tutmuş olsam daha çok mutlu olurum." dedi.

Şehirde yaşamaktan korkmadığına dikkati çeken Yagal, şunları söyledi: "Birbirine karşı saygıyı bildikten sonra Türkiye'nin farklı bir bölgesinden gelip benim kültürümü bilmeyen bir insanla aynı ortamı paylaşıp yaşayabilirim. Çok sakin bir hayattan kalabalık ve gürültülü bir ortama girdim. Şehirdeki en çok rahatsız olduğum konu gürültüsü. İnsanların fazla fazla, bağıra bağıra konuşmaları... Koskoca şehir arı kovanı gibi uğulduyor. İnsanların toplu yaşaması güzel, konforlu, her şey elinin altında ama Yörüklerin hayatı daha zor olsa da huzurlu. Sadece çan ve kuş sesi var." AA


Editör: Haber Merkezi