Güvenli Dünyadan, Güvenli Dünyaya…

“Her günün hali, dünkü günün haline benzemez. Haller; ırmak gibi akar gider. Onu bağışlayacak, akışını durduracak hiçbir şey yoktur.

Her günün sevinci, bir başka çeşittir.

Her günün düşüncesinin başka bir tesiri vardır.

Ey genç, şu beden bir misafirhanedir.

Her sabah o eve yeni bir misafir(dert, düşünce) gelir.

Sakın, ''Bu misafir bana yük olur, kalır'' deme.

Biraz kalır sonra yine geldiği gibi gider; yokluğa karışır.

O görünmeyen cihandan, gayb aleminden gönlüne gelirse, onu bir misafir say,

onu hoş tut, güler yüzle karşıla.”

Kaliteli teselli mısraları. Yine Aşk adamı Mevlana'dan. Kaba saba adamların ve çıtkırıldım kadınlardan biri olmamak adına, eşine az rastlanan nadide bir ‘yaratılmış' gayesiyle yaşamak bizi ‘seçilmişliğe' götürür.

Seçilmişlik; gaye değil, öz. Öz'e dönüş asıl gaye aslında. Yoldan öyle sapmışız ki yolu bulmak için yolun başına dönmek gerek. Muhakemesini yitiren bizler muhakkak ki mazlumluğa düşüyoruz. Zalim de kendimiziz üstelik. Yolunu kaybeden, bulamayan, çaba sarfetmeyen…

Mazlum da biz zalim de…

Sıkıntımız, derdimiz derya. Çağıl çağıl akan zamana inat, deli deli akan dertzedeyiz. Dert de biz, dertzede de. Derdi verenin derdine öyle sahipleniyoruz ki dermanın da vereceğine göz açmak yerine gözümüzü kapatıyoruz. Kocaman ellerimizle. Duaya açılacak eller dertli yüreğe yardıma koşacakken yüz kapatıp, ağıtlar yakıyor.

Bizim ne dertlerimiz vardı ‘bir zamanlar.' Bir zamanlar diye anlattıklarımız bir zamanlar asla geçmez gibiydi. Şimdiyse geçmiş gitmiş de ‘bir zamanlar' rafında yerini almış. Ve tozlanmışlar bile. Bu gündekilerde ‘bir zamanlar'a akacak. Hangi hal üzereyse öylesine.

Zamanın hesabı bizi ‘yormak.' Yorulacağız elbet. Dertlensek de , dert salsak da.

Doğduğumuz gün, ölüme yaklaşmışken yorulmamak ne mümkün.

Sahiplenmeye müptela bizler acının da katık olduğunu bilmiyoruz. Nasıl ki çorbaya dozunda atıldığında içene ‘oh' çektirir; acı da hayatımıza girdiğinde,dozunda yaşandığında tat verir. Hep tatlı hep tatlı mideyi bayar.

Hayatı zorunlu yolculuktan çıkarıp, zorluğa rağmen yol almak haline getirmedikçe yüzümüz gülemeyecek. Yüzümüz gülmedikçe de doğarken ki ağlamanın hakkını veremeyeceğiz.

Ağlamıştık, güvenli dünyayı terk ediyoruz diye. Şimdiyse güvenli dünyaya adım adım yaklaşıyoruz. Yüz gülmeli ki ağlamaktaki haklılığımızı kanıtlayalım.

Geldik, dönüyoruz. Güvenli dünyadan, güvenli yere. ‘Sahiplenmeyle' değil, sahibimize doğru.

Yaşarken Allah'laysak, hep Allah'layız…