Şekerli Pamuk….

Uyuduktan sonra yemek üzere yastığının altına koyduğu pamuk şekerinin ufalışına üzüldü ufaklık. Rüyasında pembe pamuğun içine dalmış, onunla epey vakit geçirmişti. Rüyasına ulaşmaya bir el atmalık kadar yakın ufaklık, elleri küçücük şekerle kalakalmıştı. Sıkıldı, olacak şey değildi. Tam bir saat zırlamıştı onu alabilmek için. Kapıya koştu. Yenilebilir değil ama hayal edilebilir ‘gökteki pamuklarla' rüyadaki hayallerine ulaşacaktı. Geri döndü, mutfaktan annesinin yaptığı kızartmalardan aşırdı, çomaç yaptı. Dışarıya çıktığı anda komşunun horozu elindekini didikledi. Korktu, elindekini yem etti arsız horoza.

Az ileride Mayısın toprağa yaydığı yeşil halıya sırtüstü uzandı. Ellerini kenetleyip başının altına aldı. Binbir şekle soktu gökyüzünün parça parça beyazlıklarını. Tadı nasıldı acaba diye düşündü. Dünyadaki bütün çocuklara yetebilirdi, bir ulaşabilselerdi. Kafasına koydu o gün, büyüyünce onlara ulaşacaktı. Gerçi büyüklerin pek öyle dertleri yoktu ama o bütün çocuklar adına bunu kendine dert edinecekti.

Ayağına çarptı salya sümüklü bir kız. Görmemişti kızcağız. Düşüşüne değildi de ağladığı, şimdi bir de ona ağlıyordu. Kanayan yüreğini görmemiş miydi, işte yüreğinin kanı dizinden sızıyordu şimdi. Çok değildi yarası da, acısı da. Dizi acısa da acımasa da ağlamaya sebepti.

Kanı çekildi yüzünden, kanının hepsini dizinden akıtmıştı az evvel şu sereserpe uzanan velet yüzünden. ‘Ne işin vardı orada?” “Görmedin mi beni” kavgaları mahalle kavgası gibi büyürken kız da biliyordu görmemiş olmanın suçluluğunu, oğlanda biliyordu, ‘üzüntüsünün telaşıyla' kendisine çarptığını. Kızın anne babası kavga ediyordu. Annesi kızı için sabretmişti bu güne dek, ama artık dayanamıyordu. Babası bir çocukları olduğunda beri hayatlarının cehennem olduğundan yakınıyordu. Demek suçlu ‘kız çocuğuydu.' Kaybolmalıydı. Gitmeliydi. Şu gökyüzündeki pamuklar onu saklar mıydı? Ama oraya nasıl gidecekti. Söz olsundu. Eğer oranın yolunu bulursa tüm çocukları orada saklayacaktı.

Kavga etmeyi bıraktı. Oğlan çocuğuna sordu ve eğer oranın yolunu bulursa kendisine pamuk şeker verecekti, hem de istemediği kadar.

Sahi pamuklara nasıl çıkılır? Bir çıkılsın tüm çocukların derdi bitecek. Orada çocuklar el ele, oradan oraya atlayacaklar. Yorulmadan oynayacaklar, hasta olmayacaklar, dizleri kanamayacak, anneleri kavga etmeyecek, pamuk şekerleri yastıklarının altında ezilmeyecek. Ayaklarının yerden kesilişi, onların da ‘mutluluk tarifi' olacak.

‘Bulutların üzerinde' tadında yüzü güleçlerin mekan sahibi onlar olacak. Çocukların, şekerli pamuk ülkesi orası. Şen şakrak kahkahaların ‘her an' çınladığı, büyümeyi reddeden yer.

Bir çocuk, pamuk ülkesinde olmaktan başka ne ister ki…