Servetiniz Bol Olsun…

Yüklem üzüldü. Yapacağını o yapardı. Noktayı o koyardı. O varsa cümle eylem halindeydi. En büyük mana ondaydı. Gizliden değil, açıktandı. Vakiydi bazen – şu cümlede olduğu gibi- noktadan da evvel gelmediği. Yine de sağlam, sağlıklı bir cümle demek yüklemi sonda demekti. Üzgündü ne kadar hakim oysa da, bitiren de oydu.

Tek tesellisi kendinden sonra yepyeni eylemli cümleler gelecek demekti. Noktaydı bitiren belki ama, başlayanın büyüklüğü de onun bitmesindeydi.

Takvimin son yaprağı da üzgün. Kullananı azdı, fakat eline alan da kıymetine kıymet katardı hani. Son ayın, son günü seneyi dolduruyor, takvimin gösterdiği kadarıyla. Yarın yepyeni bir takvim, bir öncekinin bitmesini beklemiş gibi değer veren ellerde bulacak kendini.

Takvimler, sadece ezan vakitlerini belirten, önemli günleri, faydalı bilgileri ilan eden bir kağıt değil ki, unutulsunlar. Onlar, ellerin her bir koparılışında nelere şahit olanlar: Kaybolmuş aşkların ıslak hallerine, bulunmuş sevdaların mutlu hallerine, gökten inen meleklerin kanat çırpışına, yerden bitenlerin ‘var oluşuna', yaşasa da yaşsız kalanlara, yaşamadığına inansa da ‘yaşlananlara', ben ‘yaş'ım deyip kurularla yananlara, zoru görmüş de kolayını görememişlere, yumuşak kalplerin taşlaştıklarına, taş gibilerin an be an eridiğine, her mevsimi kerbela yaşayana, ömür ipini düğüm düğüm edene, düğümleri çözmeye dahi niyetlenmeyene, yeni günlerde eskidiğine şaşana, eski günleri yenilenmeyle uğurlayamayanlara şaşıranlara, rüyasını havayla, suyla paylaşana ve….

Hicret, hicret diye inleyenlere ne çok şahit olmuştu. Üstelik 21 Aralık geldiğinde hiçbir el koparmaya kıyamamıştı bu senede yaprağını. Terk etmemişti ya o ‘gün' kendilerini, koparmaya kıyamazlardı hiçbir el. 22'ye, 21 varken girildi her evde.

Bu günler sermayeydi. Servet kazanılacaktı. Cennet alınacaktı. Cennetse, dünyadayken gölge sahiplerinin cenneti yaşamasındaydı. Cehennem de olsa.

Ateşi boldu bu senenin farklı coğrafyalarda. Ateş ordaysa da , yangın her yürekteydi. Ölümü bilmeyen çocukların, gözlerini hiç açmamacasına uyumaları gözlerimizin üstüne kayalar oturttu.

Acısı yutulan, ‘ağlamayacağım', ‘güldürmeyeceğim', figanlarının dağdan dağa çarptığı topraklarda, nefes almanın dayanılmaz sancısıydı geçiyor görünen günler.

2013 doğuran, karnını tıka basa dolduran 2012'nin ta kendisiydi.

Yeni cümleler kurulacak, öncenin ardından. Yeni takvimler geçecek ellere, öncesinden kalan.

Yepyeni. Eskisinden yeni de, yenisi eskisinden makbul olacak mı muallak.

Yeni yılınızın eskisinden makbul, eskide kalanlarınsa sandığınızda hazinelerin olmasını dilerim.

Servetiniz bol olsun…