Foto Galeri WebTV
AYYILDIZ TOROS | Hangi Ara Bu Aralık’a Geldik
 
 
Hangi Ara Bu Aralık’a Geldik
9.12.2019 10:46:00
Döndü Çolak -Mavice
  dondu551@hotmail.com

Tam uykuya geçiş anı var ya beynimizin alfa dalgasında olduğu an, hah işte tam o an düştü kalbime; hangi ara bu Aralık’a geldik hali.  Sonra ölüm, sonra tekrar doğum. Derken daldım gittim küçük ölüm olan uykunun kollarına.

Şimdi dilimde bu cümle hep; “hangi ara bu Aralık’a geldik. Aralık ayının bana hissettirdiği mi, yoksa aciz kula gönderilen ilahi bir mesaj mı. İkisi de kabullenilesi. Uyku, en sevdiklerimden. Çoğumuz için de öyle. Vücudun ve beynin koordineli olarak en rahat ettiği an. Sağlam bir uyku sonrası uyanma hali de yeniden diriliş tadında. Ölümün kardeşi uyku, nasıl da sarılası. Oysa ölüm, kaçılası. Neden ölümü de uyku gibi göremiyoruz ki. Vücut ve beyin yorulduğunda, uykuya duyulan özlem gibi  ömrü tükenenler de ölümü özlemle bekleyebilmeli. Zamanı geldiğinde uyku gibi dinlenmeye geçeceğimizi düşünebiliriz. Uyku anında görülen rüya da olabilir, kabus da. ikisi de uykuya dahil. Öldüğümüzde kabirde yaşadıklarımız da bunun gibi olmayacak mı? Akşam yediğimiz tuzlu yemeklerin ardından eksik kalmışsa içtiğimiz su, kendimizi uykuda su peşinde gördüğümüz gibi, yaşarken ettiklerimiz, önümüze düşecek bir bir.  Yapıp ettiklerimiz ilahi teraziye konmadan, gösterilecek, hissettirilecek. Gece uykuda hissedilen soğuktan, bir farkı var mı ki kabirde hatırlatılanlardan ötürü titreyişimiz. Sonra uykudan uyandığımız gibi uyanmayacak mıyız? “Bizi kim kaldırdı” diye etrafa bakınırken, hatırlarız uykudan uyandığımız şu günleri. Ya da hatırlamayız da bir his düşer kalbimize, bildik bir şeylere ‘sanki’ diye diye. Tıpkı farkında olduğumuz şu anki yaşamın öncesinde de varlığımızın evreleri olduğunu ‘bildiğimiz’ gibi. Ruhlarımız toplanmıştı da, orada görmüştük birbirimizi. Rüyalarımızda, dünyada görmediğimiz kişileri görmemiz bundandır. Sonra bir unutturuluşla anne rahmine düştük de kıvrıldık kaldık  bize büyük, taşıyanımıza küçük halimizle.  Bize kalsa, hayat burada der, yaşar giderdik de geldiğimiz yerden çıktık başka bir aleme. Yok olduk, öldük zannettik de alemler içinde küçük, dünyamız içinde büyük bir yere doğduk. Hatırlamasak da bildik, geçmişte toplandığımız gibi toplandık bir kara parçasının üzerinde. Sonra Hangi aralık bu Aralık’a geldik diye diye ‘kader’den payımıza düşen yaşanılacaklar listesinin son maddesini de yaşayıp, başka bir hayata geçeceğiz. Yani ‘ölüm’ değil aslında yaşayacağımız; uyanıkken uyku alemine geçiş gibi, uykudan uyanmak gibi, anne karnından doğup yeni bir hayata katılmak gibi hallerle karşılaşacağız. Hatırlama değil, ‘bilmek’ bizimkisi. İlahi bir bilişle bilmek.

Kelimeler dolanır dilime bazen, duymasam da bir yerlerden. Sonra o kelime beni götürür ilişkili yerlere. Hiç direnmem ilişmem bu hale, kapılır giderim götürdüğü  yere. Bu defa  “Hangi aralık bu Aralık’a geldik” cümlesi dolandı kaldı dilime. Salmadı günlerdir. Uykuya dalarken düşündüğüm, uykuyu seviyoruz da ölümü neden sevmiyoruza kadar götürdü beni. Uyandığımızda göreceklerimizi kestirebiliyorken, ölümden sona dirilişte karşılaşacağımızı kestirememek mi bu rahatsız oluşumuz. Oysa kestirmeye gerek kalmayacak kadar yaklaşıyoruz o muhakkak  geleceğini ‘bildiğimiz’ anlara.

Aralık. Yılın son ayı. Ağacın son yaprağı. Ortasından sonra zemherisiyle donduracak olan. Sonrası, varlığı kaydedilmişse ilahi deftere yine ocaklar, martlar, mayıslar, temmuzlar, eylüller yaşanacak. Uyuyup uyanılacak, doğanlar ölecek, kışlar  yaz olacak. Bildik bildik yaşayacağız, Hangi aralık bu Aralık’a geldik diye diye. Zaman başka bir zamana evrilirken, bir bakmışız başka bir Aralık’ta  yaşıyoruz. 

 

 

 

 

 

 

 

Döndü Çolak -Mavice
Karıncaları Ezmeyen, Ağaç Dalları Kırmayan Çocukla