AKDENİZ Üniversitesi (AÜ) Hastanesi Çocuk Hematoloji Onkoloji Polikliniği tarafından hazırlanan ‘15 Şubat Dünya Çocukluk Çağı Kanseri Günü’ etkinliğinde çocukluk çağında en çok lösemi, lenfoma, beyin tümörü kanserlerinin görüldüğüne dikkat çekilerek, kök hücre bağışının önemine vurgu yapıldı. Çocukluğunda kansere yakalanıp tedavi sayesinde yeniden yaşama tutunan hastalar ise yaşadıklarını anlatarak kanser tedavisi gören çocuklara ‘Asla pes etmeyin. Umudunuzu kaybetmeyin. Moralinizi yüksek tutun’ çağrısı yaptı.

AÜ Hastanesi Çocuk Hematoloji Onkoloji Polikliniği’nin organize ettiği '15 Şubat Dünya Çocukluk Çağı Kanseri Günü' farkındalığı için etkinlik düzenlendi. AÜ Hastanesi H Blok Atrium’da kermes düzenlenirken B Blok Mor Salon'da toplantı yapıldı. Toplantıya Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Gülbin Arıcı, Hastane Başhekimi Prof. Dr. Yıldıray Çete, Başhekim Yardımcıları Prof. Dr. Banu Nur, Dr. Öğr. Üyesi Ali Ünal, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Gökhan Ertosun, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Güler, Prof. Dr. Alphan Küpesiz, Doç. Dr. Funda Tayfun Küpesiz, kansere yakalanmış ve tedavisi sonuçlanan çocuklar ve aileleri katıldı.

Çapraz Nakille ‘Can Kardeşi’ Oldular Çapraz Nakille ‘Can Kardeşi’ Oldular

ÇOCUKLUKTA EN ÇOK LÖSEMİ GÖRÜLÜYOR

Prof. Dr. Elif Güler, çocukluk çağı kanserlerinin dünyada ve Türkiye’deki durumunu anlattı. Dünyadaki tüm kanser vakalarının yüzde 1,5 ile 2’sini çocukluk çağı kanserlerinin oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Güler, “Dünyada her yıl yaklaşık 400 bin çocuğun tanı alması gerekiyor ama dünyada 230 bin civarında yeni çocuk kanser vakası tanısı alıyor. Bu demek ki yüzde 44’ü tanı alamadan hayatını kaybediyor. Ülkemizde yılda 2 bin 800 ile 3 bin 200 civarında yeni çocukluk çağı kanser vakasının tanı almasını bekliyoruz. Türk pediatrik onkoloji ve hematoloji derneğinin kayıtlarına göre 20 yıllık süreç içerisinde yaklaşık 46 bin vaka tanı almış ki yıla bölündüğünde 2 bin 300 gibi vaka sayısına ulaşıyor. Bu da ülkemizde tanı almadan kaybedilen çocuklar olduğuna işaret ediyor. Çocukluk çağı kanserlerinde yaşam oranları yüzde 80’in üzerinde. Bu yaşam oranlarına erişebilmek için çocukların çocuk onkoloji merkezlerinde tedavi görmesi gerekiyor. Sadece çocuk onkoloji uzmanlarının bulunması bu tedavi için yeterli anlamına gelmiyor. Cerrahi braşlara, patoloji, radyoloji ve radyoloji onkolojisinde pediatri vakalarında deneyimli ekibe ihtiyaç var. Ekip sadece hekimlerden oluşmamalı, mutlaka sosyal hizmetler, psikoloji, diyetisyen ve fizyoterapistlerin de ekibe dahil edilmesi gerekiyor. Dünyada ve Türkiye’de en çok lösemi, lenfoma, beyin tümörleri ve böbrek tümörleri olarak seyrediyor. Çocukluk çağı kanserleri isim olarak aynı olsa da erişkin kanserlerinden farklıdır. Zorlu bir süreç yaşıyorlar, ailelerin farkında olmal ve en ufak şüphelerinde bir sağlık kuruluşuna başvurmalı" dedi.

HALSİZLİK, YORGUNLUK, KİLO KAYIPLARINA DİKKAT

Doç. Dr. Funda Tayfun Küphesiz, çocukların doğduktan sonra ailelerin sağlık izlenimlerinin takibinin çok önemli olduğunu anlattı. Çocuklarda ilk belirtileri yakalayan anne ve babalar olduğunu aktaran Doç. Dr. Küphesiz, “Özellikle halsizlik, solukluk, yorgunluk, gece terlemeleri, kilo kayıplarının olması bizim için uyarı belirtileri. Bunun dışında vücudunun herhangi bir yerinde ele gelen bir kitle olması bizim için uyarıcı ipuçlarıdır. Bazen vücudunda çarpmadan oluşan morluklar bizim için uyarıcıdır. Çocuğun kazandığı hareket yetilerini kaybetmeye başlaması bizim için önemli. Göz bebeğinde gördüğümüz beyazlıklar önemli. Bu belirtiler varsa sadece kanser olmayabilir ama bu çocukların sağlık hizmet sunucusu ve hekim tarafından değerlendirilmesi kanser olup olmadığının en azından gösterilmesi gerekiyor. Bugün çocukluk çağı kanserleri gününde farkındalık yaratmak istedik. Bize düşen sorumluluk da oldukça yüksek" diye konuştu.

Kanseri Atlatanlardan Çağrı Asla Pes Etmeyin1

KÖK HÜCRE BAĞIŞI HAYAT KURTARIYOR

Prof. Dr. Alphan Küphesiz, çocukluk çağı kanserlerinin ana tedavi yönteminin kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi olduğunu anlattı. Öncelikli olarak kemoterapi, sonrasında radyoterapi ile tedavi ettiklerini aktaran Prof. Dr. Küphesiz “Buna rağmen hastalığın yüksek riskli grubunda olması, tedaviye yanıt vermemesi, tedavi aşamasında bazı bulguların ortaya çıkması sonrasında hastalarımıza kemik iliği nakli gerekebiliyor. 1998 yılı haziran ayından beri kemik iliği nakli yapıyoruz. Şu an 26’ncı yılımızdayız. Bunların içerisinde lösemi, lenfoma, solit tümötler, otonom nakil veya alejonik nakil şeklinde yaptığımız nakillerimiz de mevcut. Özellikle yüksek doz kemoterapi gerektiren, sonrasında kök hücre ihtiyacı doğan hastalarda yüksek başarılara sahibiyiz. Tekrarlayan hastalarda kemik iliği olmazsa olmaz. Bu şekilde takip ettiğimiz yüzlerce hasta mevcut. Kemik iliği dediğimiz aslında kök hücre nakli. Ülkemizde Türkkök ve Kızılay birlikte çalışıyor. Hem kan bağışı hem de kök hücre bağışçıcı olabilirler. Bunun için Kızılay merkezlerine başvurduklarında ‘Ben kök hücre bağışçıcı olmak istiyorum’ dediğinde bu işlemler çok kolay başlatılıp bağışçı olabilirler" dedi.

‘ASLA PES ETMEYİN’

Seminere katılan, çocukluğunda kansere yakalanıp tedavi gören ve kanseri yenip anne olan Merve Yıldırım, “Asla pes etmeyin, umudunuzu kaybetmeyin. Bu hastalığı ilk öğrendiğimde kanser olduğumu bilmiyordum. Evde dosyada ALL’yi görünce internete girip sorguladığımda kanser olduğumu öğrendim. İlk gördüğüm şey LÖSEV’in sayfasında yüzde 90-95 çocukluk çağı kanserlerinde başarı oranlarının olduğuydu. ‘Ben kanserim öleceğim’ diye hiçbir zaman aklıma getirmedim. Sadece gidebildiğim yer hastaneydi. Okula gidemiyor, arkadaşlarımla görüşemiyordum. Bu nedenle hastaneyi bir eğlence, gezme merkezi olarak düşündüm. Bu hastalıkta yüzde 50 moralse, yüzde 50 beslenmeydi. Moralinizi yüksek tutun. Pes etmeyin bu hastalığı yeneceğiz" diye konuştu.

‘2 KEZ BU KANSERİ YENDİM’

2002 yılında 12 yaşındayken lenfoma teşhisi koyulduğunu anlatan Asiye Polat Begüm, “2005’te tekrar nüksetti. 2 kez bu kanseri yendim. Bu kanseri yenerken buradaki hemşire ablalarım ve doktor abilerim vardı. Kanseri yenerken moralimi hiç düşürmedim. Bunu bir hastalık olarak değil, ona açtığım bir savaş olarak gördüm. O beni değil ben onu yendim. Bu süreçte ikizlerim oldu. 3 üniversite bitirdim. Çok hızlı bir şekilde hayatımı yaşıyorum. Burayı evim olarak görüyorum. Kolay bitmemeli her şey" dedi.

Hasan Katırcıoğlu ise 2008 yılında kanser tedavisi olduğunu anlattı. Zor zamanlar geçirdiğini aktaran Hasan Katırcıoğlu, “Tedaviyi yenmemde en büyük etken iştahım oldu. İştahlı bir çocuktum. Bir ara 70 kiloyla yatıp, 44 kiloya kadar düştüm. Beslenmek ve moral çok önemli. Hem moralinizi yüksek tutup hem de beslenmenize dikkat ederseniz gerçekten güzel sonuçlara ulaşacaksınız" dedi. DHA

Kanseri Atlatanlardan Çağrı Asla Pes Etmeyin110Kanser

Editör: DÖNDÜ ŞAHİN