Serik Anadolu Lisesi'nde geçtiğimiz hafta ‘Serbest Kürsü'nün sahibi 11-D sınıfı öğrencisi Melike Yaradan oldu.

Serik Anadolu Lisesi öğrencileri için uzun zamandır oldukça ilginç bir uygulama yapıyor. ‘Serbest Kürsü Etkinliği' adlı bu uygulamada her hangi bir öğrenci belli birkaç konu dışarıda kalmak kaydı ile dilediği her hangi bir konuda hazırlanarak tüm okul öğrenciler önünde bir konuşma yapıyor. Öğrenci hazırladığı konu ile ilgili kürsüde konuşma yaparak hem kendini ifade ediyor hem de diğer öğrencilere rol model oluyor. Okul yetkilileri bu uygulama ile öğrencinin kendine güven, liderlik, toplum önünde kendini ifade etme gibi yeteneklerinin gelişmesi açısından önemli olduğunu belirtiyorlar.

Serik Anadolu Lisesi'nin Serbest Kürsü Etkinliği çerçevesinde geçen hafta 11-D sınıfından Melike Yaradan ‘Asla Vazgeçme' başlıklı bir konuşma yaptı. 11-D sınıfı öğrencisi Melike Yaradan hazırladığı konuşmasında geleceği ile ilgili planları ve yaşadıklarını anlattı. İşte Melike Yaradan'ın ‘Asla Vazgeçme' başlıklı serbest kürsü konuşması;

Asla Vazgeçme

Merhaba arkadaşlar, ben 11-D sınıfından Melike Yaradan. Bugün size önyargılarımı kırıp hayatıma nasıl yön verdiğimi anlatacağım. Ben eşit ağırlık öğrencisiyim. Ortaokuldan beri hukuk okumak istiyordum. Hukukçu olmak benim için hayalden de öte bir şeydi. O cüppeyi giyip adalet uğruna sonuna kadar savaşmak istiyordum, ta ki Kurban Bayramına kadar. Ben şimdiye kadar hep istedim, adım atmadım. Matematik uğruna savaşmadım. Bunun stresini okul açılınca çok yaşadım.1 ay boyunca ne yapacağımı düşündüm. Nasıl toparlayacaktım 2 yılı. Hem onları toparlayıp hem de bu seneyi nasıl götürecektim. Bayramda kuzenimle bir karar verdik. Hedefim benden yüksekti. Her şeyden çok istediğim hayalimden vazgeçtim. Sözelden girecektim sınava. Bunu ilk olarak Tülin hocaya ve Mehmet hocaya söyledim. Onlar benim yanımdaydı. Arkadaşlarıma söyleyemedim çünkü tepki göstereceklerdi. Biraz zaman geçtikten sonra onlara da söyledim. Tepkiliydiler. Ama sonuna kadar da yanımdaydılar. Sözel bölümünden bir meslek seçmem gerekiyordu. Tabi bir meslek seçemedim. İstediğim bir meslekte ne yapacaktım. Hayalimizdeki meslekle bir gün projesinde bahsedildi bize. Geçen sene bu projeyi duyduğumda kuşkusuz bir avukatın yanına gitmek istemiştim. Fakat bu sene canım yana yana avukatı işaretledim. Arkadaşlarım madem hukuk okumak istemiyorsun niye avukatlığı işaretledin diye çıkıştılar. Evet o gün bittiğim gündü. Hayata olan inancım o gün bitti. Yaşama sevincim, umudum, hayallerim, geleceğim o gün bitti. Ben o gün bittim. Tülin hocayla konuştum. O beni hayata döndürmek için çok çabaladı ama olmadı. Benim yıllık ödevim felsefedendi. Kitap okuyacaktım. Kitaplarımdan Mümin Sekman'ın Kişisel Ataleti Yenmek adlı kitabına başladım. Atalet isteksizlik, yorgunluk, tembellik anlamlarına geliyor. Kitabın arkasında: Bir şeyi yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Onu niçin yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. İsterseniz nasıl yapacağınızı biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi ve yaparsanız neler kazanacağınızı biliyorsunuz. Ama yine de hiçbir şey yapmıyorsunuz. Sizi durduran nedir? Bunun nedeni atalet diye yazıyordu. Bu kitap sadece ataletin ne olduğunu ve ondan nasıl kurtulabileceğimizi anlatıyor. Bunu yapmak bize düşüyor. Evet onu okudukça biraz kendime geldim. Tamam hukukçu olmayacaktım ama hayatıma devam edip öğretmen olacaktım. Bu da bir şeydir. Tabi matematiği tümden bıraktım. İlk sınavım çok kötüydü. Hukuk olmayacaksa matematik de olmayacaktı. Matematiği yapamıyorum değil yapmayacağım diyordum. Sözellerimde çok güzel değil açıkcası. Bu durumda moralimi bozuyor. Madem sözelden sınava gireceğim en iyisini yapmam gerekiyor. Kendimi motive etmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Çok sevdiğim ve hayat felsefem yaptığım bir sözü paylaşayım sizlerle: Her şey hiçbir şey olsa bile asla vazgeçme. Evet vazgeçmeyecektim. Savaşmak zorundaydım. Okul açıldığından beri kendimi yiyip bitirmiştim. Öyle bir çıkmaza girmiştim ki durmadan yok oluyordum. Sözellere yüklendim, heyecandan onları da yapamıyordum. Kaybetme korkusu sarmıştı beni. İkinci sınavlar başladı. Matematik sınavında başımızda Tülin hoca vardı. Geldi gitti kağıdıma baktı. Boştu o baktıkça daha da heyecanlandım hiçbir şey yapamadım. İstemeye de hakkım yoktu. Emeksiz yemek olur mu? Hiç çabalama matematik sınavın iyi geçsin. Geçmedi tabi. Sınav bitti. Tülin hoca beni yanına çağırdı. ‘' Tamam matematik yapmayacak olabilirsin ama sınavlarda geçecek kadar yapmalısın. Bundan sonra her gün Seda'yla matematik çalışacaksın, bana rapor vereceksiniz'' dedi. İlk başta uğraşmasının gereksiz olduğunu düşündüm. Olmayacaktı boşuna çabaydı. Ama denedim Seda bana soruları çözdü. Aynı tipte olanları bana bıraktı. Zamanla çözebildiğimi gördüm çözdükçe mutlu oldum. Evet ben matematik yapmayacağım derken şimdi matematik yapacağım diyorum. Bu sizin için çok basit gelebilir belki ama sadece matematik yapacağımı söylemek bile benim için büyük bir olay. Arkadaşlarım bunun ne demek olduğun çok iyi biliyor. Evet ben hayallerime geri döndüm. Hukuk okuyabilmek için matematik yapacağım. Asla vazgeçmeyeceğim. Siz de vazgeçmeyin. Hayallerinizin peşinden gidin. Başkalarının hayallerini, hayatlarını yaşamayın. Kimseye bağlı kalmayın. Kalbinizin sesini dinleyin. Hiçbir şey uğruna savaşmaktan vazgeçmeyin. Tamam aileniz, arkadaşlarınız, dostlarınız veya başkaları şu an yanınızda olabilir ama unutmayın bu hayatta yalnızsınız. Yalnız doğdunuz yalnız öleceksiniz. Kimse için kendinizi yok etmeye değmez. Onlarla şimdi çatışabilirsiniz belki ama gerçekten sizi düşünüyor ve önemsiyorlarsa bir gün mutlaka anlayacaklardır seçtiğiniz yolun doğru olduğunu. Bir şeyi gerçekten istiyorsanız harekete geçin ve yapın. Bazen istediğimiz şeyleri yapabilmek, sevmediğimiz şeylere katlanabilmeyi gerektirir. Mümin Sekman'ın başka bir kitabından bahsetmek istiyorum. İnsan isterse 1, 2, 3 ve 4. Bu kitaplar ayrı ayrı. Azmin başarı öykülerini anlatıyor. Ben insan isterse 3'ü okudum ve bizi de ilgilendiren bir hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum:

1984'te Osmaniye ‘nin Kadirli ilçesine bağlı Taşköprü ismindeki bir dağ köyünde doğdu Ali. Üç kız kardeşi vardı. 1989 yılında okula başladı. Okulun bir sınıfı ve bir öğretmeni vardı. Eğitim çok kötüydü. 2. sınıfın sonunda okumayı zor söktü Ali. Okul dışındaki tüm zamanını ablasıyla geçiriyordu. Bir gün ablası hastalandı. Sabahleyin annesinin çığlıklarıyla uyandı Ali. Ablası ölmüştü. Bir şekilde ilkokulu bitirdi. Köyde ortaokul yoktu. Mersin'e dayısının yanına gitmesi gerekiyordu. Ali için 6. sınıf olmak zordu. Dersleri iyi değildi. Böyle hayal etmemişti babası biraz hastaydı 7. sınıftayken babasının kötüleşmesi üzerine köye döndü ve okuldan alındı. Bir süre sonra üç kardeşi de alındı. Ailesini geçindirmek için çalışmak zorundaydı çalıştı da. Çalışmasına rağmen yetmiyordu. Durmadan borca batıyorlardı. Borçlarını ödemek umuduyla Mersin'e taşındılar. Mersin'de daha iyi iş bulabildi. Bir süre sonra bir şeylerin yoluna girdiğini gördü. Babası da düzelmeye başlamıştı. Açık lisenin varlığını öğrendi. Okuma isteği tekrar harekete geçti. Geceleri ders çalışıyordu artık. Askerlik vakti geldi. Askerden dönünce babasının bayağı iyileşmiş olduğunu gördü. Bir gün bir öğretmen tanıdığı ile konuştu. Öğretmen üniversite okuyup okumayacağını sordu ona. Ali karar vermemişti. Hocanın tavsiyesi üzerine bir dershaneye başvurdu. Rehber hocasıyla görüştü. Rehber hocaya durumunu anlattı ‘' ben üniversite kazanabilir miyim?'' diye sordu. Hoca ‘' Mümin Sekman'ı tanıyor musun?'' diye sordu. Tanımıyordu. Ona Her Şey Seninle Başlar kitabını önerdi. Ali kitabı alıp o gece okudu. Anlamıştı yapabilirdi. Kitabın sonunda ‘' Öyle bir şey başar ki sana da kitaplarımdan yer vereyim'' diye yazıyordu. Ali o gün kendine söz verdi. Öyle bir şey başaracaktı ki o kitapta yer alacaktı. Ailesine yük olmamak için dershaneye gitmiyordu Ali. Durumdan haberdar olan bir yakını onu Adana'daki bir dershaneye ücretsiz kabul ettirebileceğini söyledi. Öyle de oldu. Denemelerde ilk üçe giriyordu. Türkiye denemelerinde derece yapıyordu. Sadece zamanla ilgili bir sorunu vardı. Ve o gün gelip çatar. Akşam televizyonda soruların cevaplarına bakar iyi geçtiğini düşünmez. 1 ay sonra sonuçlar açıklanır.343.812 puan almıştır. Bu puanla dereceye giremiyorum diye üzülür. Hocası birkaç gün sonra Türkiye'de 866. olduğunu haber verir. Ali çok mutlu oluyor. Bir arkadaşı ÖSS'de yaptığı başarıyı haber ajanslarına bildireceğini söylüyor. Ali ‘' Bu çok büyük bir başarı değil'' diyor. Ama sözünü dinletemiyor. Ertesi gün haber muhabirleri geliyor. Ali gazetelere ve televizyona çıkıyor. Ali'nin aklına Mümin Sekman geliyor. Ona ulaşıp başarı öyküsünü anlatmalı. Ali bunları düşünürken telefon çalıyor. Telefonda kanal D muhabiri olan birileri ona Mümin Sekman' la bir programa çıkmaktan bahsediyor. Bu kitap yayına girerken Ali'nin okulu belli oldu. Bahçe şehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burslu okuyacak. Ayrıca üniversite onu bir yıllığına Amerika'ya gönderiyor. Okulu ile Mümin Sekman'ın ofisi arasında sadece 1 km mesafe var.

Tüm bunların anlamı ne? Azimli başarılar imkanla değil, çabayla gerçekleştirilir. İmkansızlık elinizde bir şey olmaması değil, içinizde bir şey olmamasıdır. Bir şeyi gerçekten yapmak isteyen bir yol, istemeyen mazeret bulur. İnsan yenile yenile yenmeyi, direndikçe kazanmayı öğrenir. Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım. Çalışma uçup gidebilen bir alışkanlıktır: Bırakması kolay yeniden başlaması zor bir alışkanlık. Yarınlar rahatlarına kıyanlarındır. Yarına ancak yapmadan ölsen aldırış etmeyeceğin şeyleri ertele. Suya düştüğünüz için değil, sudan çıkmadığınız için boğulursunuz. Sonuç olarak şunu unutmamak önemli: Olmamız gereken şeyi, olduğumuz gibi kalarak olamayız. Evet ben Sosyoloji öğretmenimiz Tülin İnal Yıldırım'a ve arkadaşım Seda Ok'a yanımda olup bana yardım ettikleri için çok teşekkür ediyorum. Umarım sizlerinde hayatı yoluna girer.”