''Ben yoruldum hayat, gelme üstüme'' şarkısı takılıveriyor bazen dilime. Hani şarkı ezberi yapabilen biri olsam, baştan sona söyleyeceğim kederli kederli. Ezberime koyamadığım satırları atlayıp, ''Sözlerim ağırdır, dokunur kalbe/ Şu suskun ağzımı açtırma beni'' deyip bitirivereceğim. Kederli bir havası olan Mümin Sarıkaya'nın, âh mı desem, ağıt mı desem bir iç yankısı.

Bi insan ne kadar yorgun olur da böylesi bir şarkıyı yazar ki. Ya da biz ne kadar yorgun olabiliriz de bu şarkıyı bu kadar hit yaparız. En zengini de, en fakiri de, en bunalmışı da, en mutlusu da, en umutsuzu da, en hayalperesti de; aynı yankıyla ''Ben yoruldum hayaaat'' şarkısının karnında. Mümin Sarıkaya'ya sorsan doğum gününde kutlama mesajları gönderen hayranlarına jest olsun diye yaptığı şarkı. Jest ki ne jest oldu. Hepimiz YORGUNUZ dedik.

Oysa boşveeer diyenimiz çoktur bizim, boş verenimiz de. Bu boşvermişlikle nasıl oluyor da geçmiş omuzumuzda gibi 'yoruluyoruz'. Demek, boşver demekle boşverilmiyor ve hafiflemiyormuşuz. Bildiğin küfeliyormuşuz, bize ne zor geliyorsa. Hayallerimiz olmayınca, beklediklerimiz gelmeyince, beklemediklerimiz karşımıza çıkınca, yürürken düşünce, düşünce kaldıracak el bulamayınca, elimizi tutanlar bırakınca, bırakıp gidenler dönmeyince, dönmesin dediklerimiz burnumuzun dibinde bitince, gelsin dediklerimiz bir türlü teşrif etmedikçe, teşrif edenler yaralayıp durunca, bizi yaralayanlar arsız arsız gülünce, gülenler hak etse de ağlamadıkça, biz ağladıkça gülmek haram olunca, haram diye kaçsak da helale ulaşamadıkça'... Yorulduk be'...

Tekrar tekrar aynı şeyi yaşadıkça, yaşadıkça katmerleşince, katmerleşince bıktıkça, bıktıkça kaçınca, kaçtıkça yakalandıkça, yakalandıkça isyan ettikçe, isyan ettikçe... ''Ben pişmanım hayaaat, sorguya çekme/Dilersen infaz et, kar etmez dilime'''...

Yorgunum ben, ben de yorgunum, ben de, ben de, ben de'... O da yorgun, onlar hakkaten yorgun, siz de yorgunsunuz değil mi? Sorsan; kelime anlamını dahi bilemeyecek yaştaki çocuk da yorgun. Bir yorgunluk ki, herkes de çeşit çeşit. Anlatsalar; herkes haklı. Çıplak ruhları görsek, yorgunluğuna hak verecek yüklerle dolu. Yükler dolmaz olmuş taşmış, öyle sahici yorgunuz. Zaten bir de kimse görmüyor şu yüklerimizi değil mi; yorgun bir gülümseme iliştiriyorum diye yüzüme. Ona göre ben, dünyanın en rahat insanıyım, o kadar rahatım ki şu yüzümdeki rahatı bozulmuş kişideki kırışıklığının işi ne. Ahhh'... '' Gözümden, gönlümden düşen düşene'...''

Bu kadar yorgun olmasam, olmasak, olmasalar samimiyetin gülücüğü çıksa, güldükçe gülücükler bulaşsa, güneş her gün yeniden doğuyorsa vardır bir bildiği deyip umuda sarılsak, sarıldıkça bizi bırakmasa, bırakmadıkça mutluluk hüzne galip gelse, galip gelmişken tüm iyilikler toplansa, toplanmışken 'bir' 'beraber' kalsak, beraberken sevgiyi çağırsak, çağrımıza kulak verip gelse, gelmişken sevgiyi tutsak etsek, tutsak ettiğimiz kötü taraflarımızı salıversek, salıverdiklerimiz bize küsse, küstükleri yerde bizim yerlerimizi unutsalar, biz de dinlensek. Bir dinlensek.

Şimdi size; bizi hayat neden bu kadar yoruyor anlatacağım -anlatmaya çalışacağım- da o kadar yorgunum ki. Öyle yorgunluk ki, şarkıyı ezberleyemediğim yerleri atlaya atlaya bile mırıldanamayacağım.

O zaman dinleyelim Mümin Sarıkaya'dan; ''Ben yoruldum hayat, gelme üstüümeeeee'....''