Bir haber gelir haberi olmuş birinden: ''Çok şaşkınım, esnaf komşumuz hayatını kaybetmiş.'' Nice 'ölüm' haberi gelmiştir de şaşırtmamıştır seni böylesine. Haberciye inanmadığından değildir ağzından dökülen; ''gerçek mi, vallahi mi, inanmıyorum, hakikaten mi'...'' diye uzayan inanamadığını ilan ettiğin cümleler. Oysa en az ölen kadar biliyorsun ki, 'ölüm' hiçbir şeyin gerçek olamadığı kadar gerçektir. Gerçek üstü gerçek, en son gerçek, üzerine hiçbir gerçeğin geçemeyeceği tek gerçek.
Ölüm, yaşamdan kopuş demek. Var olduğumuz anda alnımıza silinmesi mümkün olmayacak şekilde yazılı olan olgu. Doğmuşsan, ölmen muhakkak. Her nefsin tadacağı bir tat. Tadı, kimine acı, kimineyse tatlar üstü bir tat. Gidip gelen olmasa da, hikmet ehlinin bize aktardıklarına iman ediyoruz.
Hayatının ilk yıllarından itibaren 'ölüm'ü yakınlarıyla tanımış kişilerde ölüm konusu daha tanıdık. Ölüm bu, yedisinden yetmişine erken tabi ama bazı ölümler var ki, daha vakti değilmiş gibi. Oysa biliriz ki, tam vakti. Sonra, her ölüm sana yaşamı sorgulatıyor. Var olmak, doğmak, yaşamak nedir? Ölüm varsa son'da, anda yaşamanın anlamı nedir? Birbiri ardına çıkan soruları yanıtlamak için yüzyıllardır filozoflar, bilgeler, alimler, arifler düşünmüş durmuş da soruların ardını kesecek bir nokta cevap bulamamışlar. Bulunmayacak da. Son ölüm vaki olduğunda ve bu soruyu soran bir 'nefis' kalmadığında, soru asıl muhatabına yüzünü döndüğünde cevap artık yüz çeviremeyecek biz hayatını teslim etmişlerden. Hayatı teslim etmişsek gecikmiş bir cevap mı, 'ölüm'ün neleri barındırdığı. Bilmek, güçtür. En güçsüz olduğumuz yerde ben bilmek istiyorum, hiçbir şeyi bilmek istemediğim kadar. NEDEN? Bunca var oluş, yaşayış ve ölüm neden. Neden'lerine dair bize ilahi mesajla gelenler, uyarıcılarla gelen tebliğler, filozoflarca düşünülenler, alimler tarafından aktarılanlar acaba 'Akletmemiz' gerekenle örtüşüyor mu. Gerçek anlamla, bizim yorumladığımız tutarlı mı. Yoksa biz, düşünüyor zannettiklerimizin tutsağı mıyız?
Ölümden korkmayan biri olan ben, o anda 'korkmamanın' halini yaşayabilecek miyim, kim bilir. Yaşamına güvenen biri değil, gideceği yere hiç değil ama hesaba çekilecek olmanın eminliği benimkisi. En Adaletli olanın, en Rahim olanın, en Vehhab olanın, en Hükmedici olanın huzurunda. Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hak iddia edeceği ve en 'Hak' olan tarafından hakların dağıtılacağı bir güne açılacaksa 'ölüm' kapısı, kim korkar ölmekten. Ölmek, yüzyıllardır insanlığın uğraştığı sonsuzluğu getirecekse kim eyvallah demek istemez ki, kendine ayrılan sürenin tamamlanmasında.
Biliyorum, sözleri söylemek kolay yaşaması başka bir zorluk. Birini 'ölüm'ün kollarına bıraktığınızda size kalan o eksiklik duygusu bizi ölüme mesafe koyduran. Evladını yeni kaybetmiş bir annenin eksikliği, yıllardır sıcaklığını ellerinde hissetmiş annenin gidişi, ne kadar güçlensen de dayandığın dağın olan babanın gözünün önünden artık olmayışı seni 'ölüm'e ağlattıran.
Gerçek üstü gerçek, en son gerçek, üzerine hiçbir gerçeğin geçemeyeceği tek gerçek; ölüm gelmeden bu gerçekliğe hazırlanabilmek temennisiyle'...