Yaz'ınız Nasıl Geçti?

Geceler hafiften Eylül'ün serinliğini fısıldadı tenimize. Geç gelen yaz, erken gitsin duasına vakfettirdi dilimizi. Son günlerin poyraz karışımlı, alevli günleri, beyaz esaretli günlere saygı duydurttu. Ocak-Şubatı görürse vücudumuz, şu günlerimize iç geçirtecek o da ayrı. Mevsimlerin insan üzerindeki kaderi bu. Ah, vah durumu sürer gider. Odalarımızda duvarımızı zapt etmiş klimalar, doğal iklimin yerini tutabilir mi?

Ortası karar. Eylül mis gibidir. Bir de Akdeniz yerlisiyseniz, tamam. Yaz seveni ben dahi Eylül-Ekim'e selam, sevgi ve dahi tüm nadide hissimi sunarım. Ne yazın nemi, ne kışın seli boğar. Yazdan kalma günler, kışa geçişle birleşince, baharın sonu olduğunu unutturur da adeta mevsimler üstü bir havada yaşatır sizi.

Peki yaz'ınız nasıl geçti? Bu büyük çapta bir soru değil. Onun cevabını biliyoruz. Bilmenin üzüntüsündeyim de ayrıca. Bir tarafta yazın eğlencesi denizler tıklım tıklım doluyken, diğer taraftan bombalar mevsimi unutmuş şehirlere atıldı. Öyle ki; denizin ufkuna sırtını dönüp, dağlara bakanlar eksilmiş binaların tozunu, dumanını, alevini görebilirler. Görenlerin, bakıp durdukları bol aksiyonlu sinema filmi değil ki. Şu an gösterimde olan, dünyanın da izlediği(!) yayın. Bu yazın güzel bitmesini ümit edenler, boşuna beklemesinler. Değil bu yaz, bu yüzyıl iyi bitmez. Böyle giderse:

Yaz'ınız nasıl geçti derken ki maksadım, varsa tatiliniz, yoksa uzun günlerden arta kalan ikindi saatleri. Öğrenciler özellikle. Alemlerin hürmetlisi efendimizin, iki nimetten biri olarak gördüğü boş vaktinizi nasıl değerlendirdiniz? Dünyanın en zengini; vakte sahip olanlar, istese bile asla ek bir vakte sahip olamayanların durumuna düşmeden nasıl bir yol izlediler?

Yaz'larınız denizin kıyıya vurduğu köpükler gibi, dalgalı günlerin sonunda sönüp gitti mi? Macera kitaplarına gömülü kafalarıyla gün karartıp hayalden hayale uçup duranlar, tatilini bir uçurumun tepesinde ‘kahraman' olarak mı noktalayacaklar. Ya da yaz'larınız, gününü dünden üstün geçiren peygamberimizin; giderken değil, dönerken selam verdiği yolcu gibi elimizde bir çubukla en azından toprağı eşelemişçesine mi geçti?Asgarisi hareket meşguliyeti.

Azamisi asgarisinden kolayken nedir bizdeki bu bol keseden sallayışımız tatil günlerimizi.

Tefekkür kıymet üzerine kıymetli. Bir saati gece-gündüzlü güne tekabül ederken, denizde ayaklarınızı kuma değdirdiğinizde 'Rabbim, sen bunu boşuna yaratmadın' düşüncesi kim bilir ne badireleri atlatır.

Zamanı bol tatilimizde, eyleme geçmenin kapısı düşünmeyi gerçekleştirmek yaşadığımız hayatı cennete çevirdiği gibi bir sonraki hayatımızı da cennete çevirir. Düşünen eylemsiz, eyleme geçen sona ulaşmadan duramaz.

Özellikle öğrenciler dedim, geleceğimizin ipleri onların ellerine geçecek çünkü. Devletin lideri onlar, yeni bir dünyanın mimarı da onlar olacak. En iyi yönetim, savaşsız da anlaşılabileceğini ispatlayacak. Denizde, ufuk çizgisi görünen taraf olacak.

Konumuz; dolambaçlı düşünce yığınları değil. Ana fikir net; dünya, gayret yeri.

Gayret düşünmeyle başlar. Düşünmek için, bilgi şart. Bilgi içinse; okumak. Okumak içinse boş vakit(!böyle bir vakit çeşidi de yok ama) boş vakitse en çok tatillerde. Tatiller en çok yaz ayında. Yazın en çok tatil yapanlar öğrenci tayfasında. Geleceğin sahipleri de onlar.

Gençler! Tatil için dört tarafı tahtayla çevrili sonsuzluk gemisindeki seyahat yeter. Yaz tatiliniz bitmende ha bir gayret, kendi adınıza da bizim adımıza da: