Okumanın emir, yazmanın itibar gördüğü bir dinin mensupları bizler, iyi ki yazmışlar diyebiliyorsak zirve-i mutluluk tadındayız. İhtiyaçlar listemizin 235. sırasında gördüğümüz kitapları tek kelime, hadi olsun, bir cümleyle anlatın desek sanırım 45 saniye – en iyi haliyle- düşünüp kem küm ederiz. ‘Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?' sorusuna bir cevap olarak kullandığımız ‘kitap' kelimesi hafızalarımızda hak ettiği yerde değil. Evlerimizde yoklar. Varsalar kutularda çatı aralarında. Oysa onların ayrı odaları olmalı ya da odaların köşelerinden özel yerleri. Elbette bakımlık değil. ‘evde kitap var' imajıyla okunmayan anlaşılmaz (o ev halkı için) ciltler değil bahsettiğim. Bilakis sayfaları tek tek çevrilmiş, es geçilmesin diye satırların altları çizilmiş, olmadı burası çok daha önemli deyip yıldızlar, daha da olmadı diye üç yıldızlar atılmış, anlaşılmaz yerler bir gün yazarına sorulsun diye soru işaretleri konmuş, hepsinden önemlisi yazarına minnetle kitabın üç beş satır özeti kapaktan önceki sayfaya selamla dökülmüş. Bir gün evlatlarımız, evlatlarımız yoksa sonradan okuyan için ‘özel hatıralar' bıraktığımız kitaplardan oluşan bir kitabevinden bahsediyorum.

Sarayın Hazinelerini tıka basa dolduran Yavuz Sultan Selim Mısır seferine beraberinde 3 katır yükü kitap götürürken farkındalığın doruğundaydı. Kuruluş Savaşı esnasında çadırında, kitap okuyan bir Ata'nın ‘izindeyiz' diyen çocukları ellerinde Akıllı telefonla nereye gidiyorlar. Bir dakikada 1 sayfa çeviremeyenler 10 saniyede 2 sms gönderirken arkalarına baksınlar bakalım ‘iz' nerede kaldı.

Kitap tek kelimeyle; tutku, aşk, pencere, yaşamak, birliktelik, ihtiyaç, yol, rahmet, sevgi, kapı, bağımlılık, bağlılık, hayat, ev… Tek cümleyle; her şey.

Neyse ki bu ülkede “Sabahları kitaplarından ayrılmak istemeyen'(Ali Çolak) adamlar, kitap fuarlarına gidince ‘altını bulmuş madenci gibiyim'(Ahmet Şafak) diyenler, kitapları aşkla okuyup ‘iyi ki yazmışlar' diyenler var. Onlar iyi ki varlar.

Yarattıklarına ‘kitap'la mesaj gönderen Rab, en büyük sırra vakıf etmemiş mi bizi.